31 Aralık 2009

Yeni Yılınız Kutlu Olsun!

Resim Binboa Votka'nın web sitesinden alınmıştır.Hak filan iddia etmiyoruz,herşeyleri kendilerine =)

Yeni yılınız kutlu olsun.

Umarım bu yeni yıl herkese çok değerli dostluklar,tadına doyulmaz aşklar,zengin kocalar(ya da adayları? :D),para yemeyen kız arkadaşlar,sorun çıkarmayan bir aile,güzel notlar,bol paralar,bissürü yeni kıyafetler/aksesuarlar ya da her ne dilerseniz onu getirir =)

İsa'nın ölmesinden sonra başlanan, dünyanın güneş etrafını dönmesini sayma hadisesinde 2009. dönüşün sonuna gelirken, 2010. dönüş boyunca herkese mutluluklar diliyorum ^^

Yeni yılda geyiğiniz de votkanız da bol olsun ^^

(işte Binboa reklamı da yapmış oldum böylece..Resimlerini kullanmış olmanın karşılığını da ödedim hehe..)


29 Aralık 2009

Whopper İçin Arkadaş Satanlar


2009 yılının en başarılı sosyal kampanyalarından biri Burger King'in "Whopper Sacrifice" isimli projesiydi.
Bu proje kapsamında Facebook 'ta bir uygulama yayınlandı ve "10 Arkadaşını Kurban Et(Arkadaş listenden sil) 1 Whopper kazan." denildi.

1 hafta içerisinde uygulamayı 82.000 kişi kullandı ve toplam 230.000 kişi arkadaşlıktan silindi.
İnsanların whopper aşkının arkadaşlıklarından çok daha önemli olmasıyla kimin ne mal olduğu anlaşıldı fakat bu silme çılgınlığı dur durak bilmedi.
Facebook silinen arkadaşlıkların kendisi için ciddi bir tehlike olduğuna karar verip uygulamayı kullanıma kapattı.

Burger King'de muhteşem bir reklam yapmış oldu böylece.


"Arkadaşlık hiç bir şeydir.Açlık herşey."


Facebook grubu da tam şurada

28 Aralık 2009

Loserların Yılbaşı Planları



Yılbaşı planlarımı soran bazı sevgili arkadaşlar var.
Onlara tek ve bir kereliğine cevap vericem,daha da sormasınlar.

Yılbaşında almayı planladığım bi achivement var onun peşinde koşucam.
İşte aşağıdaki.



ve ayrıca meraklıları için:


Evet yeni yıldan hiç bişiy beklemiyorum.Gelmesinin 15 gün sonrasında finaller başlayan hiç bir yeni yıldan bir şey beklemem ben.İki yüzlü,dost görünüp düşman olan,saman altında su yürüten şerefsiz arkadaş gibi bi görüntüsü var hemen finali dayayan yeni yılın.

Acaba dünyadaki diğer tüm loserların %80 i gibi yeni yıla über "Victoria's Secret Yeni Yıl Defilesi" izleyerek mi girsem?En azından gözüm moda görür,saat 12'de defileyi izledim diye yeni yılda tüm üşengeçliklerimi bırakıp kendimi spora ve sağlıklı yaşama verip o mankenlerin çeyreği kadar taş olacağıma inanmasam da 2010'da belki bi kaç tane zımbırtı alabilirim Victoria's Secret'tan.

Fena fikir değilmiş.

Yazılarımı okuyorsunuz biliyorum.Misafir sayacım var hehe.
Bi kere de yorum yazın be.
Napıcaksınız yılbaşında?
( Valla yancı olmıycam,beni de alın demiycem =) )

27 Aralık 2009

Custom Made Men - Kişiye Özel Yapım Erkekler

Aslında yukarıdaki resmin konuyla çokta alakası olmayabilir.Sadece ucundan azcık alakalı olduğu ve çok sevdiğim filmlerden birine ait olduğu için orada(Film: The Ugly Truth)

Kadınlar kötü adam tipli erkeklerden hoşlanırlar denir.Hani şu çapkın,gecelerin adamı,geçmişinde bir sürü kız olan,tehlikeli,karı kız,kumar vs herşeyle alakası olan kısaca "iyi bir koca adayı" olmayan tüm erkeklerden hoşlanma potansiyelimiz olduğu düşünülüyor.

Yanlış!!

Aslında tek derdimiz sanat! Evet garip geldi kulağa böyle diyince biliyorum.Leonardo Da Vinci bile bir heykel yapmadan önce o mermerin içindeki muhteşem sanat eserini gördüğünü ve sabırsızca işe koyulduğunu söylemiş.Biz de böyleyiz.O mermer bloğun yani kendini bir şey sanan özgüven manyağı adamın içinde çok şahane bir heykel görmekteyiz,yani "İdeal Adam" heykelini.
Kadın,ola ki o mermer blogu sahiplenebildiyse,vakit geçirmeden çalışmaya başlar sanat aşkıyla."Onu giymesen bunu giysen..","Siz hep arkadaşlarınla böyle playstation oynuyosunuz,sen PES'i benden daha çok seviyosun heralde?","Hadi gel Mango'da yeni sezon varmış.Sen şimdi sıraya gir ben bişiler kapıp gelicem" gibi küçük dileklerle o erkeği baştan aşağıya değiştirir.Mermer şekillendikçe keyif alır.Erkek bir erkeğin bilmesinin gereksiz olduğu konularda fikir sahibi olmaya başladıkça,hanım kişimizin isteklerini o söylemeden bildikçe,o hanımın içindeki "ideal erkek" oldukça hanfendi mutlu olur.Daha yontulmamış kısımlara bakıp daha bir hırsla başlar çabalamaya.
Taa ki,
O erkek tam bir sanat eseri oluncaya kadar.Tıpkı bir sanatçı gibi,yaptığı bitirdiği heykele hayran hayran bakar ve kenara koyup izler.Kıskanır,herkese gösterir,herkesten sakınır.Hayatının merkezine koyar.
Ama sadece Başka bir mermer bloğu ve içindeki heykel potansiyelini görünceye dek.

Başka bir heykel çalışması,yeni bir tutkulu aşktır ve eski heykelin elden çıkmasını gerektirir.O eski heykel yani "ideal erkek" başka bir kadın için o kadar da ideal değildir,hala pürüzlü yerleri vardır,bazı yerleri yeterince simetrik değildir.En baştan tekrar çalışmaya başlar o da aynı erkek üstünde olan erkeğe olur.kendini yeniden bir sanatçının ellerine bırakır.
Ve bu böyle gider.
En sonunda,eğer herkesin onu tamamen kendi istediği gibi yontmasına izin verirse her tarafı şekillendirilmiş ama aslında bütüne bakıldığında şekilsiz ve mutsuz bir mermer yığınına dönüşebilir.
Bu kötüdür tabii.

Ufak bir tavsiye beyler,evet karşınızdaki bayanın gözündeki ideal erkek özelliklerine sahip olmak can yakmaz hatta onu mutlu eder ve iyi bir şeydir bu.Fakat onu elinde tutmanın en temel ve aynı zamanda en zor yolu ideal erkeğe yaklaşmak ama asla tam bir ideal erkek olmamaktır.Sizi rahatsız etmeyen özellikleri,kaldırabildiğiniz kadarını
alın ama orda bırakın işte.

Bir anlamda göster ama elletme gibi bişiy :)

Bu da bugünkü acı gerçeğimizdi,itirazı olan? :)

18 Aralık 2009

Losing Weight


Resim kendini anlatıyor.

10 Aralık 2009

Şebo Sen Ne Yaptın Kuzum?!!

Şebnem Ferah 2005 temmuzunda çıkardığı "Can Kırıkları" albümünden sonra "Benim Adım Orman" isimli yeni albümünü 16 aralıkta çıkarıyormuş.Şu anda ön siparişler çeşitli internet sitelerinden yapılabiliyor.

Albümün içeriğini bilemiyoruz ama kapağı tam aşağıda.


En nihayetinde veletlik dönemimden(tam bir tarih vermek isterdim ama "Vazgeçtim Dünyadan" albümünün çıkış tarihini hatırlayamıyorum) ergenlik dönemlerime ve hatta etkisi azalmış olsa da bugünlere kadar Şebnem'i dinleyerek geldim.Konserleri benim için çok büyük olaydı,Fuar Açıkhava'da eski parçalarından yaptığı repertuarı unutamam,her parçasında ayrı bir hikayem vardır ve ÖSS döneminde hala gülerek andığım "Günaydın sevgilim ne güzel bir gün değil mi? Kahvaltıdan önce biraz daha test çözelim mi?" geyiğini o ve "Günaydın Sevgilim" parçası olmasaydı yapamazdık.
Dolayısıyla Şeboyla ilgili bazı yanlış kararları ve gariplikleri görmezden gelebiliriz.

Fakaaat bu albüm kapağı benim iyi niyet ve görmezden gelme sınırlarımı ne yazık ki aşıyor.
Neresinden başlayayım bilemiyorum.
Dolayısıyla gelişine başlayacağım.

1-Öncelikle bu resimdeki anlamsız sevindiriklik,gaza geliş havası göze ilk batan şey.Sanki resim profesyonel bir dijital sanatçı elinden değil de,seboist.nette forumda avatar/imza yapan amatör birinden çıkmış gibi.
2-O brushların fütursuz ve anlamsızca kullanımı nedir?Ortada güzel bir bayan var ve bir yanı şehir,diğer yanı orman konsepti biraz beylik(bakınız bilimum su ve deterjan reklamları) fakat hala değişik ve güzel olabilirdi,tabii boş bulunan her yere helezonik ve yaprak şeklinde brushlar gelişine basılmamış olsaydı...
3-Şebonun yüzü ağır bir photoshop makyajına tabiyken ve yüzünde tek bir mimik çizgisi bile görünmezken sırtında yer yer çillerin gözükmesi...Bu ne şimdi?Tene bir şey uygulanacaksa,vücudun her yerindeki tenle anlamlı bir konsept içinde olur.Yarısı aşırı shoplanmış,yarısı hafifçe dokunulmuş olmamalı.
4-Orman'ın O su ile şebnem ferah yazısının altından geçen çizginin birleştirilmiş görünmeye çalışılması fakat bariz biçimde birbirlerine bağlanamamış yapısına dehşet ile baktım..baktım..baktım..Profesyonel bir sanatçının bunu albüm kapağında kabullenmesine anlam veremedim.
5-Resmin sağ üst köşesinde saç yok.Yeşillikte yok.Ne var? Boşluk.Peki o zaman azcık sola kaydıralım gözümüzü ve saçın bittiği yere bakalım.Orada gördüğümüz şey, Şebonun saçının kafasının üstünden öne gitmeye çalışmasıdır fakat kafaya takılıp daha çok kafaya geçme görüntüsü vermesidir.Ancak arkadan deli gibi vantilatör tutulduğunda bu görünüm olur.Uçuşan saç seksidir ama komple arkadan kafaya geçen saç komiktir.Öyledir yani.Normal bir rüzgarlı günde uzun saçlı bireylere bakın,o arkadaki tüm saçların öne uçarak kafaya geçmesini ve o kişilerin anlamsızca saçlarını düzeltmeye çalışmalarını izleyip gülebilirsiniz.
6-O boşluk ya yeşillikle kapatılmalı,ya da sanki orada da saç varmışçasına saçlar eklenmeliydi.Bu amatör bir hata.Ötesi yok.

Daha incelendiğinde söylenebilecek neler neler var ama sıkmak istemiyorum kimseyi.Şeboyu da bu kadar inceleyipte ezemeyecek kadar seviyorum,sadece bu ilk göze batanlardı.

Eğer ki Şebomuz(hayatının aşkı/kankası filan da olur) albüm kapağının kendi elinden çıkmasını isteyip,oturup kendisi photoshoplayıp,kendi albüm kapağını kendisi hazırlayıp bunu bu şekilde özel kılmak istemişse, o zaman takdire şayan bir kapak örneği.Hiçte fena bir amatör çalışma değil. Fakat eğer ki bu kapak profesyonel bir elden çıktıysa,o zaman rahatlıkla "Bu ne be?! Şebo ne yaptın sen kuzum?!" diye söylenebilir ve profesyonel olduğunu iddia eden ve bundan para kazanan digital artiste "Git başka bir şey yap ,rezalet olmuş bu!" diyebiliriz.

İçimde hala bir umut var...Ön siparişle albümü satan sitelerdeki bu kapağının sahte olması umudu.
Şebo bu kadar zevksiz olamaz...Olmamalı.

Bir de Şebo'ya ve burayı okuyan ve albüm çıkarmak gibi amaçları olan birileri varsa onlara şöyle bir öneride bulunabilirim.Gidin albüm ve poster tasarımlarınızı Mehmet Turgut'a yaptırın.

06 Aralık 2009

Firefox!! Yirim!


Gerçek firefox.
Sen ne über sevimli yaratıksın yahu...
Yenir ki bu!!!




27 Kasım 2009

Bayram Tebriği


Sizi sevmeyenler bu bayram size kurban olsunlar

İyi bayramlar !! =)




21 Kasım 2009

Bornova Bornova




Tam bölüme giden yolda yaklaşık 1 haftadır duran koskocaman afişini her sabah,öğlen ve akşamüstü gördüğüm "Bornova Bornova" filmi geçen hafta vizyona girdi ve tüm vicdan azaplarıma (bkz.ders çalışmak gerekmesi ama sinemaya gitmek) rağmen okuldan sonra belli bir miktar ders çalışıp izlemeye gittim.

Aslında bu yazıyı çook önceden yazmalıydım ama anca fırsat buldum diyelim =)

Gelelim şimdi blogumun değişmezi olan Ahenk'ten düşünceler kısmınaaa:

1-Film İzmir'de geçiyor ve hatta hiç şaşırmayacağınız gibi neredeyse tamamı Bornova'da.Yaklaşık 7 yıldır Bornova'da okuyan biri için güzel bir olaydı tabii filmi "Orayı da biliyorum,burayı da tanıdım.Aha köşk değil mi o oturdukları yer yaa.." tarzında izlemek.
2-Bir de mezun olduğum lisenin 1.sınıfında oturduğum sıralarda,sınıfımda çekim yapılmış.Çok değişik bir duyguydu görmek.
3-Kimseye laf etmek istemem dolayısıyla burada isim vermiyorum ama belli liselerde okuyan hanım kızlarımızın ziyadesiyle yollu olduğunu biz zaten biliyorduk,sağolsun senaryoda da bunu gayet açık ve net dile getirmişler.
4-Bu kızlarımızın bi şekilde kafeslemeye çabaladığı "Anadolu liseliler"'de aslında bizim okul, Bornova Anadolu Lisesi =) Ne değerliymiş bizim oğlanlar ya filmlere konu oldular,bilemedik değerlerini zamanında hehe.
4-Öner Erkan'a dikkat etmek gerek.Filmdeki muhteşem oyunculuğunun dikkatinizi çekmemesi zaten imkansız,üstüne bu rolüyle Altın Portakal'da kazandı.Yükselişe geçti ve durmayacak bence.Süper bi çocuk,umarım herşey güzel gider onun için.
5-Film şu anda İzmir içinde sadece Agora'da gösteriliyor,izlemek isterseniz hemen gidin izleyin.Bağımsız bir yapım olduğundan siz izleyinceye kadar vizyondan kalkabilir.
6-Film altın portakalda tam 4 ödül aldı.En iyi kurgu,en iyi yardımcı kadın oyuncu,en iyi erkek oyuncu ve en iyi film.Bu film izlenmez de hangi film izlenir?
7-Filmde kızımızın pencereden baktığı ve limandan bakarcasına denizin göründüğü bir sahne var.Filmle ilgili tek "olmamış"ım o kısma.Kızın evinden,bornova süvari caddesinden o manzaranın görünmesi imkansız.Aslında İzmir'i o kadar iyi bilmeyen biri olsaydım,farketmezdim bile.
8-Ha bir de söylemeden edemeyeceğim filmin en başında kuşa kafa göz dalan çocuk iğrençti.Kafamı çevirdiğimi hatırlıyorum.Kesin vardır bir yerlere gönderme ama daha insancıl gönderin lütfen.

Özetle:Çoook uzun zamandır izlediğim en iyi film.
Sonuç:Öneriyoruz.Gidin,güzel film izleyin,bağımsız sinemayı destekleyin.

E Yok Artık



Rihanna bile olsan selülitten kurtuluş yok anladığım kadarıyla..

Dergi vs. fotolarında photoshop neyse de,böyle fena oluyor sonra.



Tabii bu selülite böyle etek giymemek bir çözüm olabilir,en azından tüm dünya görmez bu bıngılları.

Ewww..

06 Kasım 2009

Oooh la la...

Uzun zamandır peşinde koştuğum sevgili hayallerimin saatine bugün kavuştum.
Seni seviyorum sevgili saatim <3
Kıymetlimss...
Kayışın arkasına "Babam Sağolsun" yazdırmayı planlıyorum (: hehe

03 Kasım 2009

TURK2009'un Ardından =)


Kayıt masasında biz!!

Turk2009(nam-ı diğer Türk Rotaractları Buluşması)'nı düzenledik geçen haftasonu İzmir Efes Rotaract Klübü olarak.Daha doğrusu düzenlenmesi uzun süren bir organizasyondu fakat perdelerin açıldığı ve herşeyin sunulduğu zaman geçen perşembe-cuma-cumartesi ve pazar günleriydi.
Gerçekten güzel bir konferanstı Alphan Manas,Alp Limoncuoğlu,Bay J,Ahmet Şerif İzgören gibi gayet işlerinde başarılı ve güzel konuklarımız vardı.
Detaylı bilgi için şuraya tıklayabilirsiniz: www.turk2009.com

Neysee geldik işin "review" kısmına..Bakalım Turk'un ardından neler düşünüyormuşum,neler olup bitmiş:
(Tabii "Bana ne be ne düşündüğünden" diyebilirsiniz ama böyle dicekseniz blogumda ne işin var o zman diye sorarlar adama :D )

1-Bir organizasyona ev sahipliği yapan klübün üyesi olmak ve orada koşuşturmak aslında güzel bir durum,ne kadar insanlar size "Hasta mısın sen? İşin gücün yok bi de üstüne para verip kendini harcıyosun..."deseler de eğlenceli.
2-Bazı insanları ince,çıtkırıldım,nazik görebilir ve organizasyon esnasında 2-3 güne kadar öleceklerini düşünebilirsiniz.Hatta bayan olurlarsa haklarında "İnşallah ölmez yorgunluktan.Çok zorladı kendini." filan diyebilirsiniz ama onları sanki biyoniklermişçesine gece 3-4 te ve ertesi sabah 7 de etrafta koştururlarken görebilirsiniz.Şaka gibi.
3-Asla öyle bir insan olamadım.Çok çok çok özeniyorum orası ayrı.Şu anda bu yazıyı yazarken biraz ateşim olduğunu düşünürsek anca özenebiliyorum.
4-Sinirler çoğunlukla gergin olur,anlamsız sert çıkışlar yaşanır,millet aynı anda hem birbirine gaz verir hem de sakinleştirmeye çalışır.2'li 3'lü gruplar halinde fesat fısıldaşanlar,durumundan nefret edenler,bir kaç saatçik uyku için birini öldürmeye hazır olanlar vs vs.. etrafınızdaki tüm normal görünümlü insanlar bir anda psikopata dönüşebilir.
5-Gecenin bir yarısı konuklarınız kaza geçirmiş diye haber alıp yataktan fırlatılıp lobide endişeyle bekletilebilir,haberden bir kaç saat sonra hastahanede bulunanlar tarafından bir şekilde size gelen "Bişeyleri yokmuş ya şok geçirmişler sadece" sözüne 5-6 kişi zaten laçkalaşmış sinirlerle gecenin 4 ünde gülebilir ve tam olarak neye güldüğünüzü de anlamayabilirsiniz.Sanırım çok daha fena şeyler beklediğimizden bir anda sinirler boşaldı falan.
6-Bilmem kaç yıldır dinlediğiniz ve hep nasıl biri olduğunu merak ettiğiniz bir Radyo Dj 'iyle tanışabilirsiniz,kendisiyle kahve içebilir,kahvaltı yapabilir,muhabbet edebilirsiniz ve kaçınılmaz olarak bu yüzden fazla sevindirik olmanızla dalga geçilebilir =) ama olsun he he he.
7-Bahsi geçen kişiyi almaya havaalanına gittiğinizde uçaktan bir bir ünlüler inerken bakakalabilirsiniz.Ama cidden ne uçaktı o ya..Nasıl toplamışlar onları bir uçağa merak ediyorum.
8-Yemeğe dönüşümlü olarak gitmek diye bir kavram vardır.Bilmiyorsanız kayıt masasında durun.Öğrenirsiniz.
9-Eğer odanız oteldeyse ve bir rezervasyon sorunundan ötürü diğer arkadaşlarınızın odası otele uzak bungalovlardaysa odanız malzeme/bavul odası olarak görülebilir,herkes herşeyini veya herhangi birini sizin odada arayabilir.Bir arkadaş konu hakkında "Burası da X gibi,gelen giden belli değil..." demişti ama o x i buraya yazmayayım :D
10-Eğer gelecek hafta 2 tane zor quiziniz bir sürü ödeviniz ve 2 hafta sonra sınavlarınız varsa,kendinizi hasta hissediyorsanız partiye gitmezsiniz.Sonra videoları izleyip kendinizi berbat hissedersiniz.Baya şey kaçırmışsınızdır.Mantıken doğru kararı verdim iyi ki uyudum ben derken içten içe baya bi saydırırsınız hocalara da ,bünyeye de,bağışıklık sistemine de..
11-Nedense oteldeki turistler sizinle umutsuzca iletişim kurmaya çabalar ama hiç biri ingilizce bilmez.Zaten bilseler de aranızdan çıkan bir arkadaş anlamsızca "Biz hastaneden değiliz" demeye çalışır kendilerine,neden böyle demeye çalıştığını kendisi de bilmez :D Yorgunluk işte..
12-Herkesin 1 saatte hazırlandığı gala yemeğine(hani şu abiye kıyafetler,yapılı saçlar makyajlar falan..) maksimum 15-20 dk da hazırlanmak durumunda kalabilirsiniz.
13-Bahsi geçen gala salonundaki sandalyelere parlak kumaşları bağlamak zorunda kalmış olanlardan biri bile olabilirsiniz hatta.Çünkü el atmazsanız yetişmeyecektir..
14-Tamam bu çok kişisel bir madde ama bu lafı sokmak zorundayım burada.Güzel güzel hazırlanırsınız,saç makyaj elbise her bişiy güzeldir ve gerek kendi kendinize ettiğiniz gerek arkadaşlarınızdan aldığınız iltifatlarla mutlu olursunuz...
15-Birileri size yardım teklif eder,bazıları yardım eder.Hatta bu teklif veya yardımlar hiç beklemediğiniz kimselerden gelebilir.Gerçekten şaşırırsınız.Gecenin bi saatinde arayıp uyandırdığınız sizin yanınızda olmaya hazır çok özel birinin hayatınızda olduğuna minnettar olursunuz =) Bazı kişiler hakkında da olay aynı değildir.Hayal kırıklığının doruklarına çıktığınız anlar olabilir.Neyse..Hayat bu,her şey olabilir.(kişisel madde 2 oldu bu da)
16-Yukarıda anlatılanlardan ve daha fazlasından ötürü kendinizi en beğendiğiniz zamanda hiç bir fotonuz yoktur nedense...Aslında önemli değil fakat sinir bozucu.
17-Oda arkadaşınızın ve sevdiğiniz diğer insanların partiyi düzenleyenlerden olduğunu bilmek,onların orda eğlenmesi,hatta sizi de arayıp çağırmaları ama türlü nedenden ötürü gidememek.İşte bu paha biçilemez derecede sinir bozucudur.Mantıklı düşünceden ve herkes eğlenirken eğlenceyi kaçırmaktan nefret ediyorum.
18-Kaçırdığım partide pole dancerlar falan varmış yahu :D Sağ olsun düzenleyenler de mütevazi davranmadılar.Nasıl geçti diye sorduğumda "Bana sorma gelenlere sor ben anlatmayayım" diyerek iyice kötü hissettirdiler.
20-Konuşmacı konuk olarak orada bulunan insanların bazılarının ne derece hayatta başarılı olduklarını,bazı işleri ne derece çözmüş olduklarını duydukça hayret edersiniz,hayran olursunuz."Ben de!! Ben de!!" Hissi sarar içinizi.
21-Tüm kongre boyunca çalışan/koşturan herkes ne derece yorgun olduğundan bahseder.Ne kadar çalıştıkları,neler yaptıkları hatta ne kadar az uyudukları konusunda muhabbetler içinde anlamsız bir üstünlük kurmaya çalışırlar nedense..
22-Sizin tanımadığınız fakat sizi tanıyan bir sürü konuk vardır.Üstünüzde organizasyondan olduğunuzu belli eden tshirtünüz ve yaka kartınız yokken bile sabah bir sürü insan size günaydın der.Selam verirler falan.Şaşırırsınız.
23-Resepsiyondaki adam size fazla yakın bir ilgi gösterebilir.Hala düşünüyorum bu adam beni her gördüğünde neden göz kırpıyodu diye.Ne ara o kadar samimi olduk ki?
24-İlkokul arkadaşınızı facebooktan bulamıyorsanız müjde,kendisini bir kişisel gelişim eğitiminde bulabilirsiniz =)
25-Yanınıza aldığınız topuklularla yürüyemeyeceğinizi,30 dkdan sonra öleceğinizi sanırsınız daha ayakkabıları bavulunuza yerleştirirken.Siz bir de ayağınızda onlar varken ve bir iş acilen yetişmesi gerekirken görün.Yürümek ne kelime.Uçulabiliyor o topuklarla,zerre acı hissetmiyorsunuz =)
26 -Her şeyin sonunda son gün insanlara katılım sertifikalarını verirken onlardan güzel geri dönümler almak ise paha biçilemez sanırım =)

Son Not-Tabi dönerken arabaya koymaları gerektiği halde herşeyi alıpta elbisemin içinde bulunduğu torbayı koymayan arkadaşlara da teşekkürü borç biliyorum :P

Ekleyemediğim,unuttuğum şeyler kesinlikle olmuştur ama bu sefer bu kadar.
Sonuç olarak orda bulunan ve bu görüşlere olumlu/olumsuz bir şekilde katkısı bulunan her misafire, her arkadaşıma teşekkürler =)

Not2:Bay J'nin bizden bahsettiği kısım burada(İlkemcim bu sadece sana ithaf edilmiştir =) )

27 Ekim 2009

Confessions of a Shopaholic


Geçenlerde bana çok yakın birileri tarafından alışveriş manyağı haline dönüştüğüm konusunda uyarıldım.Konu tam olarak benim gördüğüm herşeyi almamla alakalı değildi elbette ama almayı feci istemem ve vitrin gezmek ama çeşitli nedenlerden dolayı bir şey satın almamak anlamına gelen "window shopping" eylemini adeta bir saatlece sürüp gidebilen bir "internet explorer window shopping" haline getirmem ve bunun günlük alışkanlıklarımdan biri olmaya başlaması idi.

Bilimum moda dergilerine bakıp kombinlere dakikalarca kendi kendine ya da yanındaki biriyle kritik yapmak,fiyatlarına"Marka tamam anladıkta e oha ama bu kadar da verilmez" demek,gene de bu "pahalı" ve "para tuzağı" markaların bazılarını istisna olarak tutmak,ölmeden önce yapmazsam gözüm açık gidilecek bilmem kaç maddeye bi kaç Louboutin ayakkabı,Louis Vuitton çantalar ve Channel in ünlü çantalarından almayı eklemek gibi değişik eylemlerim olduğuna göre,sanırım ben bir shopaholic'im.(alışverişkolik)

Aşağıda okuyacaklarınız da itiraflarımdır:

1-Ne kadar "İşi gücü yok mu bunların?" bakışları atsam da bilimum defilelere koşarak giden orada kırmızı halı tepesinde boy boy fotoları olan,şu zengin kocaları sayesinde podyumda gördükleri herhangi bir elbiseyi hemencecik alıp ertesi güne giyebilecek "ikoncan"lardan biri olmak isterdim birkaç günlüğüne.Deli gibi merak ediyorum o yaşamı,o kafa hakkaten neyin kafası tecrübe ederek öğrenmek istiyorum.

2-İstinye park'a hayatımda hiç gitmedim ama NYC Fashion Avenue'da cesaretimi toplayıp daldığım ve müze geziyormuş edasında gezdiğim Louis Vuitton mağazasından edindiğim "Fakir turist,ne işin var burda!!" davranışından yola çıkarsam,orada hayranlık içinde bakınacağımdan ama anlamsız bi aşağılık duygusuna kapılarak McDonalds'a falan gireceğime eminim.

3-Annem,babam,arkadaşım farketmez,bir insan benim etrafımda belli bir süre kalırsa kıyafetlerin,aksesuarların sahte olup olmadığını anlamayı öğrenir.Öğrenmeyi bırakın bir süre sonra süslü püslü görünen hatunları ve erkek kişileri istemsizce süzer,üstlerini başlarını kendi kendine eleştirir,aksesuarlarının çakma olup olmadığını hemen anlarlar.

4-Bir zamanlar ne giydiğini zerre umursamayarak benimle takılmaya başlayan ama daha bugün bana gelipte "Haberlerde Valentino'yu gördüm Fashionable İstanbul'a gelmiş..Ne süper adamdı o öyle!Konuşabilmek isterdim onla." diyen,Louis Vuitton'un erkek koleksiyonunu merak eden,Tom Ford'u yer yer takdir eden ve ilerde Burberry'nin takım elbiselerinden almayı düşünen bir canavar yarattım ben! Evet ben yaptım! Gururluyum!

5-Bütün bu bayılıp ölmelerime rağmen,dolabım dolu olsa da gerçekten giyecek çok şeyim yok.Hayır bu klasik "Giycek hiç bi şeyim yooaaak" değil,sadece ben hiç bişeyi atamam veremem vs.Birikir durur artık giyemeyeceğim kıyafetler.Neyi bekliyolar bilmiyorum ben de.

6-Çanta hastasıyım.Milyonlarca alabilirim hepsini teker teker kullanabilirim hiç gocunmam.

7-Dolabımda 36'dan 42'ye kadar bissürü bedende bissürü zımbırtı var çok acayip.Dönüp dolaşıp sadece 3-4 tanesini giyiyorum o ayrı.

8-Bilgisayar Mühendisliği'ndeki kızların üstlerine başlarına ve kendilerine bakmamasını eleştirirdim hep.Geçen günlerde masmavi puantiyeli ve fiyonklu bir elbiseyle okula gelen bi kız gördüm,aynı renkte topuklu ayakkabıları vardı.İyi bir gelişme ama korkutucu olduğunu düşünüyorum.

9-Bir çantaya,desene,ayakkabıya veya kıyafet şekline bakarak o şeyin markasını ve hatta bazen eski sezon/yeni sezon olup olmadığını çat diye söyleyebilen insanların bir tek modayla ilgili amerikan filmlerinde olduğunu sanırdım.Bazen bunu benim de yapabildiğimi farkettim,kendimin de korkutucu olduğunu düşündüm.

10-Üstlerinde 10-15 bin TL'yi kıyafet halinde taşıyarak dolaşan ve insanların üstlerindeki markaların kişiliklerinden önemli olduğunu düşündükleri her hallerinden belli olan insanları görüyorum sağda solda.Üzülüyorum onlar için.Muhteşem bir insan özgüveniyle kombinleyerek pazardan alınmış 5 tl lik bir bluzle büyüleyici görünebilir ama kimse kişiliğindeki boşluğu "Made in bilmem neresi" marka bir trençkotla kapatamaz.

11-Bana inanmıyorsanız defilelerdeki kızlara bakın,onlar orada kişiliksiz ve yürüyen askılar.Aynı elbiseyi de bir galada bir film yıldızının üzerinde görün.Özgüvenin farkı orada.

12-İndirim sezonlarını severim.38 bedeni kalmış kıyafetlerle dolu bir indirim sezonunu daha çok sevebilirim.Hatta olabilecek en son indiriminde olursa tadından yenmez.

13-Küçükken Ceren'le beraber geleceklerimizle ilgili hayaller kurardık.Onun hayalini burada paylaşmıycam ama benim hayalimde bir gökdelenin bilmem kaçıncı katında camın önünde kocaman ve kenarında duran bir dal bambu bulunan bir masa ,deri koltuklar,güzel ve büyük bir ofis hayali vardı.Kıyafeti de es geçmemiştik.Giydiğim lacivert kalem etek ve ceket,nedense Chanel'den alınmıştı.Öyleydi.

14-Modayı iyi bilirim demem,diyemem..Bilmem çünkü.İnternet aleminde bilmem kaç milyon moda sitesi,forumu ve onlardan daha fazla moda blogu var.Benden daha iyi bilenlere saygı duyar teşekkür ederim.Kendilerini az çok takip ediyorum çünkü =)

15-DIY(Do it yourself) projelerini severim.Böyle beğenipte arşive attığım bissürüsü var ama küçük sökükler ve düğmeler dışında dikiş dikmeyi bilmediğimden,sadece uzaktan seviyorum.Bloggerlar,bunlardan bol bol yapın lütfen!En azından bakıp bakıp vay be insanlar neler yapıyor diyorum.

16-"Fashion" ile "Fashionable" ayrı şeylerdir."You are sooo fashion." ile "You are sooo fashionable." demekte ayrı şeylerdir.Biri modayı yaratan anlamına gelir yani modanın ne olduğunu ilk önce sen belirlersin millet bakar beğenir uygular,diğeri de "Bu sene lila modaymış,hadi lila giyinelim" demek gibi bişiydir.(O lila moda olan sene çok fenaydı yalnız..neyse) ve benim bu ve bunun gibi bildiğim bir sürü şey var.

17-Son olarak..İyi giyinen biri değilim,bunu biliyorum.Bunca senedir gotikten ciks e ve hatta hafiften ikoncana kadar içimden gelmeyen,denemediğim tarz kalmadı desem yeridir.Gene de uzuun yıllardır "Ahenk şunu giy,bunu giyme,kemik torbası olmuşsun kilo al,duba olmuşsun ver artık!! ,şu iğrenç şeyi giyme artık yeaaa veya bence sen şunlardan giyip deneyip bi bakmalısın bence süper durur sende" diyen eleştirel ama güzel insanlar var etrafımda."Hadi be git kendine bak çirkin mahluk!" falan diyip kırdıklarım olduysa affola.Beni sizler yarattınız ama son ürün iyi mi oldu kötü mü bilemem.





Bu bir "Rue Cambon",kendisi Chanel'in karton alışveriş torbalarının deri ve çanta hali.Bana şu anda verseler sevinerek kullanabilirim tabii,fiyatı $2525'cık.

Aşağıdaki de benim sahip olabileceğim halk işi güzel bir "Chanel Clutch",bedavaya geliyor sanırım bu =)



19 Ekim 2009

Fail !!

"The Coding Fail!"

Fail resimlerine bayılırım.Tüm gün boyunca bakıp bakıp gülebilirim hatta.
Benim gibi olan varsa The FailBlog'a göz atsın.Gerçekten süper!

Ayrıca FML'i de ziyaret edip her konuda beterin beteri var diyerek içinizi rahatlatabilirsiniz.

17 Ekim 2009

Barbie Modayı İyi Bilir..




Mattel firmasının sarışın fıstığı Barbie bu yıl 50.yaşını kutladı.Her yıl geçirdiği estetik ameliyatlar ve botoksları sağolsun 30 undan bir gün almış bile görünmüyor.

50 doğum gününün şerefine kendisine 1 yıl boyunca eşlik edecek profesyonel ve oldukça ünlü bir designer tutmuş.Hiç şaşırmadığım üzere bu ünlü modacı benim de ultra bayıldığım kırmızı tabanlı ayakkabıların yaratıcısı Christian Louboutin*tap tap tap* *salute*

Anlaşma kapsamında Loubotin 1 yıl boyunca Barbie'ye kırmızı tabanlı güzel tasarımlarını ve çeşitli aksesuarlarını sunacak ve kendisinin vaftiz babası olarak anılacakmış.
Ayrıca yeterince parası olan gerçek insanlar için Barbie pembesi bir kaç ayakkabı ve kıyafette tasarlamış.

Alttaki resimde Mr.Louboutin ile saçını kızıl tonlarına boyatmış Barbie'yi görmekteyiz.




I dunno why but that slut always gets the best of everything!
Ken was something but those shoes are something heavenly..

Barbie ile ilgili anlamsız üç bilgicik:

*Barbie gerçek bir bayan olsa idi ölçüleri 99-45-83 olurdu.
*Barbie tam 50 yıldır 35 yaşında ama hiç göstermiyor.
*İlk Barbie erkek müşteriler için tasarlanmış bir sex toy idi ve adı Lilli idi.Üstelik Barbie Amerikalı olmasına rağmen Lilli Almandı.
(Bunu ailelerimiz bilseydi kız çocuklarına Barbie almazdı bence..)


Benimle ilgili anlamsız bir bilgicik:

*Kırmızı tabanlı bir Christian Louboutin Mary Jane ve Very Prive için ruhumu satabilirim.Resmen takıntı oldu bende.
Mümkünse evlenme teklif edecek olan yüzüğü boşversin ayakkabı ile gelsin.Mr.Big'den ilham alın!

08 Ekim 2009

Arkadaşlık muhteşem bir şeydir..

"... Benim için hep oradaydın.Olman gereken yerde...Olmana ihtiyacım olduğu yerde...Hayallerimde yanımda,ağlarken omzunda,en önemli karar anlarında ellerimdeydin.Elimi tutup bana destek oluyordun.
Bunların benim için anlamı çok büyük.Evet belki de bu yüzden cinayet bile işleşen benim gözümde sen haklısındır.Sen ne yaparsan yap,bütün dünya aksini söylese sen doğru yapmışsındır....

... Bütün dünya sana sırtını da dönse,yalnız da kalsan, herşey tepe takla da olsa ben oradayım.Olmam gereken yerde.Olmama ihtiyacın olduğu yerde...Yanında...
Hiç bir şey atlatılamaz,hiç bir güçlük aşılamaz,hiç bir hayal ulaşılamaz değil biz beraberken...

İyi günde,kötü günde,mutlulukta,sağlıkta,şizofrenide,gizli kapaklı işlerde,ağır depresyonda,gülme krizlerinde,ölüm bizi ayırana dek sırtını kollayıp,elini tutacağıma söz veriyorum .... "

Bu yazı bana bugün kargoyla gelen bir çantanın içinden çıktı.Aslında daha uzun ama paylaşmama müsaade eden kısmı bu kadarcık.Çanta ve içindeki mektup benim 25 hazirandaki doğum günümü kutlamak amacıyla ancak şimdi gönderilebilinen belki biraz geç olan ama 9 yıllık bir kardeşlik içinde aslında o kadar da geç kalmayan hediyelerim.

Mektubu okurken gözlerimin dolduğunu itiraf etmek istiyorum.Dua ediyorum ki Tanrı,enerjiler,rastlantılar ya da kim her neye inanıyorsa onlar, herkese benim sahip olduğum gibi bir arkadaşlık versin.Öyle bir arkadaşlık versin ki size "
dost" veya " arkadaş" kelimeleri o insana karşı içinizde olan sevgi ve bağlılığı dile getirmekte az gelsin.

Kardeşim deyin,gene de küçük gelsin o kelime.. Amin!!

Bizim küçüklük halimizin aynısı yahu..(Bi kaç ay öncesinin ya da =) )

Ben bugün mutlu oldum...Hem de çok.
Çanta bahaneydi,mektup ise hayatımda aldığım en güzel hediyeydi.
Seviyorum seni su böreğim!!

07 Ekim 2009

Eiffel Kulesi'nde Milliyetçi Rüzgarlar..

Haberlerde gördüm,görüntüsü ve haberin niteliği çok hoşuma gitti.Eiffel Kulesi,Fransa'da yapılan "Türkiye Mevsimi" kültürel kutlamaları bünyesinde 5 günlüğüne her gün saat 20:00'den sabaha kadar kırmızı beyaz ışıklandırılacakmış.Bu kutlamalar içerisinde 400'den fazla değişik olay da planlanıyormuş.

"Türk Mevsimi" kutlamaları temmuzda Anadolu Ateşi ve Mercan Dede'nin yine Eiffel önündeki performanslarıyla başlamış ve kutlamalar marta kadar devam edecekmiş.

Tabii diğer yandan da aşırı sağcı parti Avrupa Birliğine girmesine bile karşı çıktıkları bir ülkenin renklerini Eiffel'de görmek istemediklerini söylemişler.Eylem yapacaklarmış.


Yakışmış bence.Keşke bizde de olsa da ışığıyla oynayıp dursak böyle.


Not:Bir de bugün "Dünya Mimarlık ve Konut Günü" imiş ama bu günü nasıl kutlamalıyız bilemiyorum.Mimarlık okuyan arkadaşlarınıza bugün bi çay ısmarlayabilirsiniz kutlamalar kapsamında.Kendilerini bilimum cetvelleriyle ve türk bayraklarıyla Gündoğdu meydanında kutlama yaparken görmek istiyorum,evet.

24 Eylül 2009

Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi

Son zamanlarda bana aşırı derecede sancı ve acı veren bir rahatsızlıkla boğuşmaktayım.Doktorumun dediğine göre çok ciddi ve geçmeyecek bir şey değil ama ne yazık ki acısı çok fazla.Her sabah güne 4 ayrı ilaçla başlayıp geri kalanını aynen şu kız gibi eğilmiş karnımı tutarak ve anlamsız anlamsız etrafa bakarak geçiriyorum.
Sadece bu kadar alımlı ve seksi gözükmediğime eminim...
*sigh*
Nazar değdi bana ya...Gözü çıksın her kimse.

22 Eylül 2009

Ağızla İçme Bilinci



"Şerefe!!"


İçtiğiniz ister köpek öldüren olsun ister Melon Mint Mojito,alkol çok güzel bir şeydir.İçmesi ayrı zevkli,yaptığı kafa ayrı zevklidir.Bu hoş şeyin dünyada muadili yok bence.
Kötü yanı yok mu? Aslında işin suyunu çıkarmazsanız her allahın günü içmezseniz ve bir iki kadehte durursanız pek yok.Fakat kaptırıp giderseniz hem kendinizi hem de yanınızdakileri kötü durumlara düşürebilirsiniz.Ertesi sabah yaşayacağınız baş ağrılarını ve mide bulantılarını hiç söylemiyorum.

Peki bu konu nerden çıktı..Şurdan,

Geçen gün ailem ve 2 aile daha ramazan ertesi özgürlük hissiyle önce rakı-balık sonra da Çeşme'nin son demlerinin tadını çıkarmak üzere bir otelin barında içme keyfi yaptık.Ortamdaki herkes hafif çakırkeyf olmasına rağmen aramızda 55+ yaşlarında bir amcada gözler kaydı,yüz kızardı,bildiğimiz sarhoş oldu.Eşi de yanımızda olmasına rağmen gerek şarkı söyleyen kız olsun,gerek içkileri çerezleri getiren zavallı garson kız olsun herkese asılmaya başladı.Almancayı çok iyi konuştuğundan(!!),otelde 6 kişilik oda tutup oteldeki tüm garson kızları ve şarkı söyleyen kızı toplayıp geceler geçirmekten,hayata bir daha gelse herkesi elden geçireceğinden bahsediyordu.Eşinin umursamasını ve müdahale etmesini beklersiniz,kadında tık yok! Ben bile utandım,kadın kafasını çevirip bakmadı bile.Hatta gülüyodu adama..Ne biçim ilişkiyse bu.Bir de 25 yıldır evlilermiş.Rezillik..

Gece Çeşme gecelerinin geleneksel sonu olan çorbacıya gitmeyle bitti.Çorbacının garsonları bıyıklı öküz gibi adamlar olduğundan kimseye asılamadı tabii ama kaderin cilvesi, masada tam karşıma denk geldi.Çorba eğilerek içilen bir şey olduğundan ve bluzum biraz geniş yakalı olduğundan,karşımdaki de gözümde pek hayırlı biri olarak görünmediğinden olur da ben farketmeden gözü kayar diye şekilden şekile girdim.
Sinir bozucuydu..

Ağzımızla içelim,içmeyenleri döveli..ehm..uyaralım,engelleyelim falan.

08 Eylül 2009

Oh Heathcliff, how we missed you..

Emily Bronte'nin yazmış olduğu bir klasik hatta yazdıktan sonra ölüp gitmesi nedeniyle tek klasik olan Wuthering Heights (Türkçe olarak Uğultulu Tepeler/Rüzgarlı Bayır veya azerice Tufanlı Aşırım..-hehe-) eserini hepimiz biliyoruz sanırım.Okumayanlarınız varsa da yazarının ve/veya kitabın ismini duymuştur.

Bu eserin genelde lisede kitabı okutulur ardından da filmi izletilir.(genellemenin kaynağı ekşi sözlüktür).Bornova Anadolu Lisesi'nde okuduğum dönemde bizim için de öyleydi.
Okuduğumuz ingilizce versiyonu ve arkasından izlediğimiz 1992 yapımı filmi bizleri(ben ve birkaç kız arkadaşı daha) canlandırdığı muhteşem kaotik ve karizmatik karakter Heathcliff sayesinde birer Ralph Fiennes hayranı yaptı.

Şu sıralarda bu güzel eser tekrar filme alınmaktaymış.Ralph Fiennes'in boşluğunu dolduracak kişiyi merak edip ufak bir araştırma yaptığımda bayağı şaşırdım,çünkü yeni Heathcliff'imiz Ed Westwick yani Gossip Girl dizisinden bolca tanıyıp gördüğümüz Chuck Bass.

Bilen bilir, Chuck Bass karakterini Gossip Girl'ün kitap serisinde ilk okuduğum ve dizisinde ilk gördüğüm günden beri hayranlıkla okuyor+izliyorum.Eddieciğimi(evet o derece samimiyiz) de bir çok açıdan "Vay be.." diyerek takip eden biriyim ama Heathcliff gibi bir karakterin altından kalkabilecek mi bu konuda ciddi şüphelerim var.İzleyip göreceğiz..

Yeni Catherine karakteri ise(cidden merak ediyor muyuz ki?) eski bir Bond kızı olan Gemma Arterton."Yağmur altında beyaz geceliğiyle dışarıda koşturan kız sahnesi" için bir Bond kızından daha süper vücutlu birini bulamazlardı herhalde..


Cathy:Sana olan aşkım şey gibi..Biber.
İzleyenler:WTF?!?! hahahaha..
(gerçektir =) )

04 Eylül 2009

Aşk-ı Memnu


Bildiğiniz gibi son zamanların popüler dizilerinden biri de Aşk-ı Memnu yani daha bir anlaşılabilen haliyle Yasak Aşk.Kendisi aslen Halit Ziya Uşaklıgil'in bir eseri olup son zamanlarda ismi adeta "Kim kimi götürüyor belli değil hacı."ya dönüşmüş durumda.

Ben de 3 ay boyunca beklediğim yeni sezonun ilk bölümünü izler izlemez hemen bir post yazayım istedim.

Dizinin özeti şu şekilde..

"Aşkı arayan bir aşk hikayesi...
Adnan, on bir yıl önce eşini kaybedince, sosyal hayattan uzaklaşıp köşküne çekilmiş, bütün ilgisini kızı Nihal ve oğlu Bülent’e vermiştir. Aile yadigâri emektarları, Nihal'in yarı Fransız dadısı ve hamiliğini yaptığı uzak akraba çocuğu Behlül ile İstanbul’un en önemli yalılarından birinde yaşayan Adnan Bey, yine İstanbul’un tanınmış ailelerinden Melih Bey takımından Firdevs Hanım’ın kızı Bihter’le yıllar sonra tekrar karşılaştıktan sonra, unuttuğu duyguları yeniden hatırlamaya, kış ortasında baharı filizlendirmeye başlar.
Firdevs Hanım çok hırslı bir kadındır. Kızlarıyla rekabet halindedir. Kocasının ani ölümü bile onu cemiyet hayatından uzaklaştıramamış, her önemli davetin en dikkat çekici yüzü olmaya devam etmiştir.
Bihter babasının ölümünden sorumlu tuttuğu annesine kin duymakta ve Firdevs Hanım’ın kızı olarak anılmaktan büyük utanç duymaktadır. Yalnızlığın ve hüznün içinde Adnan Bey’le karşılaştığında onun güvenli elini tutar ve yeni hayatına doğru yürümeye başlar.
Öte yandan Firdevs Hanım için de Adnan Bey en cazip eş adayıdır. Onu elde etmeye çalışırken kızı Bihter’le yolları kesişir ve anne kız arasında yıllarca sürecek büyük bir çatışma başlar.
Bihter, Adnan Bey’in köşkünde huzuru, güveni, mutluluğu ararken, tutkuyla tanışır. Behlül ve Bihter birbirlerine doğru sürüklenirler. Yasak aşkları bu ailedeki herkesi ayrı ayrı etkileyecektir. Masumiyet, ihanet bulutlarıyla gölgelenir. Tutku ve aşk sadakati esir alır"

Aşk-ı Memnu aslında diğer diziler gibi,çok dikkat çekmeyen,herkes tarafından bilinip hakkında konuşulmayan ama gene de dizinin yayınlanmasını sağlayacak kadar izleyici kitlesine sahip görece normal bir diziydi..Ta ki geçen sezon finaline kadar!

Bu sezon finalinde ünlü bir serada sevişme ve ardından muhtemel bir basılma durumu vardı ki dizinin tatilde olduğu yaklaşık 3 ay boyunca ne zaman Aşk-ı Memnu lafı açılsa izleyen izlemeyen herkesten "İyiymiş ya..hehe" ve türevi yorumlar geldi.Facebook'ta,Youtube'da izleyeni paylaşanı boldu.Diziyi bilmeyen,kimin tarafından basıldıklarını merak etmeyen kalmadı.

Tabii böyle bir sahnenin ayıplayanı da bol olsa da,kendim ve salyalarını toplayamayarak Behlül'ü izleyen bir grup arkadaşım adına söyleyebilirim ki biz mutluluk dolu bir biçimde bol bol izledik hehe =)

Merak edenler ve yeniden izlemek isteyenler için kendisi tam aşağıda..


Not: Bugünkü yeni bölümün ardından da izlemeyen herkes bana "Eee?..Kim görmüş" diye sordu.
Açıkçası ne yazık ki kimin gördüğü hala belli değil ama ben Firdevs Hanımdan yana kullanmak istiyorum oyumu

Sezonun İlk Bölümünden Dikkat Çekenler:

*Jenerik değişmiş.Eski siyah,beyaz,gri tonlu olan(bkz.postun en tepesindeki resim) yerine beyazlı sarılı,yeni resimlerin olduğu bir tane yapmışlar.Daha iyi mi daha kötü mü bilemedim açıkçası.En başta da "Kimin eli kimin poposunda belli değil" imajını pekiştiren bir grup fotografı var ki bana nedense Gossip Girl'ü hatırlattı.Gene de değişiklik iyidir tabii..
*Jenerik başındaki o acayip şekilde Twilight'ı hatırlatan "yasak elma" (bkz.gene en tepedeki resim) artık yok.İyi bişiy bu bence.
*Geçen sezonda kahramanlarımızı serada sevişirlerken ve ardından görülürlerken bırakmıştık.Bu sezonda da kaldığımız yerden devam ediyoruz fakat izleyiciler olarak bir yaşımıza daha girdik.
Biliyoruz ki bir insan korkudan bembeyaz kesilebilir,sararabilir hatta hafiften pembeleşebilir bile yüzü.Fakat korkudan kumral insanların bronzlaştığını,beyaz tenlilerin kıpkırmızı olduğunu,herkesin saçlarının uzadığını ve sarışınların saç renklerinin açıldığını biliyor muydunuz?
*Nebahat Çehre(Bihter'in annesi) muhteşem bir kadın.O nasıl bir yıllara meydan okumadır.Ajda Pekkan'dan yaşlı kendisi ama ondan güzel görünüyor.
*Yahu bu dizideki marka aksesuarlar,kıyafetler vs beni delirtecek.Bihter ve Nihal evde elbiseleriyle süslü avizeler gibi gezseler de,yarısını istiyorum o kıyafetlerin ve takıların.
*Bihter'in siyah küpesine bayıldım..SoChic bekle beni bebeyim..Ne kadar param varsa alıp sana gelip sermayeyi kediye yüklicem gene =)
* Kıvanç Tatlıtuğ'un omzunda "Only Allah can judge me!!"diye bir dövme var,gülücem ama mantıken o kadar komikte değil gibi..İlginç =)
*Kimin eli kimin nerelerinde anlamak için buraya tık.

02 Eylül 2009

Lament of The Highborne

Wow oynayan ya da World of Warcraft hikayesini bilen okuyucularımın (büyük ihtimalle)bildiği gibi,Lady Sylvanas ve bansheelerinin söylediği Lament of the Highborne(Highborne ağıtı) wow dünyasının en dokunaklı ses dosyalarından(of..rezilim ama bi açıdan da öyle..) biri.

Türkçeleştirmeye üşendim,çalmış gibi de olsun istemedim..Buyrun wowwiki den "Lament of the Highborne" 'un tarihi.

"Originally thought to be a lament to the Fall of Quel'Thalas, or possibly the Troll Wars, Lament of the Highborne is a tribute to both these events and more. The original song may have actually been in Darnassian, but given the similarities between it and Thalassian, this is probably a moot point. The original version is a Kaldorei song lamenting the losses during the War of the Ancients — a tribute to the members of the Kaldorei Resistance who fought against, and died by the claws of, the Burning Legion. Some 2,800 years ago, the words were altered (though the melody remained the same) to reflect the similar losses and courage found in the Troll Wars. The song (possibly modified slightly) rose to popularity in recent years, after the Fall of Quel'Thalas, again to honor the fallen of Quel'Thalas and those who persevered. Hence, the song is a dirge, not for just the high elves, but for all elves; Kaldorei, quel'dorei, and sin'dorei alike."

Bu ağıtı Horde'lar level 15 quest zinciriyle Lady Sylvanas'ın sesinden dinleyebiliyorlar.Kendini bildi bileli Alliance oynayan kullanıcılarımız ise(misal ben.) gerek youtube, gerekse chat bara
/script PlaySoundFile("Sound\\Music\\GlueScreenMusic\\BCCredits_Lament_of_the_Highborne.mp3")
yazarak dinleyebilirler.Bunun dışında bu ağıtın farklı (enstürmental) versiyonları Ghostlands ve Eversong Woods'ta duyulabilir.
Aynı zamanda "The Battle For Undercity" questi(event?) yapılırken de Lady Sylvanas bu ağıtı söylemeye başlıyor ve tüm playerlara buff veriyormuş.

Oyun içindeki orjinal Lady Sylvanas'ın sesi Vangie Gunn olsa da,ben bu versiyonunu daha çok sevdiğimden bunu paylaştım.Duyguyu Vangie Gunn'dan daha iyi verdiğini düşünüyorum bu hanım kızımızın.

Ayrıca orjinalinde bir koro(bansheeler =) ) ve orkestrayla söylendiğinin,bu kayıtta ise harp,davul,violin,seslendirme ve düzenlemeler dahil herşeyin sanatçıya yani Kate Covington'a ait olduğunu dikkate alın.
Görece amatör ama muhteşem..


Olur da "Kendimi banshee gibi hissediyorum,düet yapayım" veya "Darnassian,Thalassian anlamam ben,ne dendiğini anlıcam ağa,ya anama küfrediyolarsa?" dersiniz diye,sözleri ve çevirisi de aşağıda =)

Original Thalassian lyricsLoose English translation

Anar'alah, Anar'alah belore
Sin'dorei
Shindu fallah na
Sin'dorei
Anar'alah
Shindu Sin'dorei
Shindu fallah na
Sin'dorei
Anar'alah belore
Shindu Sin'dorei
Shindu fallah na
Sin'dorei
Anar'alah belore
Belore

By the light, by the light of the sun
Children of the blood
Our enemies are breaking through
Children of the blood
By the light
Failing children of the blood
They are breaking through
O' children of the blood
By the light of the sun
Failing children of the blood
They are breaking through
O' children of the blood
By the light of the sun
The sun


Not:Wowwiki'den alıntı ötesine geçilmiştir..Konuyla ilgili link için tıklayın.

Edit:Bu ağıtı dinleyip ağlayıp duruyorum,ya son günlerde kafayı yiyorum ya da "Bir Night Elf var benden içeri" geyiğim gerçekten doğruymuş =)