02 Şubat 2010

Büyümek

Hep çocuk kalsak olmuyor mu?

Büyümek ne garip şey.Üstünüze yavaş yavaş bir sürü sorumluluk binmeye başlıyor.Yavaş yavaş büyümeye alıştırmıyor hayat sizi,alışmasanız da zorluyor.Bir gün bir şey yapmak zorunda kalıyorsunuz hiç istemediğiniz halde,diğer gün "-mış gibi" yapmanın güzelliği öğütleniyor.Ne kadar samimi görünerek "-mış gibi" yaparsanız o kadar güzelsiniz.Korkutucu.

Bilmiyorum fark ediyor musunuz ama büyüdükçe o çocuksu mutluluk ta kayboluyor yavaş yavaş.Hangi mutluluktan bahsettiğimi belki şöyle açıklayabilirim.
Düşünün ve orta okul yıllarını hatırlamaya çalışın,hani şu cuma gününün son dersi vardır ya,ertesinden bayrak töreni gelen.Onun bitmesine 5-10 dakika kalır hani.Yavaştan toplanmaya başlarsın.Hafiften bi heyecan olur.Aslında küçücüksündür yapacağın başka bir şey yoktur haftasonu öylece aileyle oturmaktan başka ama haftasonu 5 dakika uzağındadır ve mutlusundur.İşte o içi içine sığmayan,kalbin arada bir heyecanla atmasını sağlayan nedensiz mutluluktan bahsediyorum.
Bunun çeyreğine bile razıyım.Bir şeyler için içimin içime sığmamasına,iple çekmeye hasretim galiba.

Kenan Doğulu Rüzgar şarkısında "Bizim bayramı çocuklara devredeli,çok düşünür olduk.Bizim tarih eskidikçe çok kasılır olduk." diyor.Gerçekten de öyle.Kafamı bir şeylere takmamayı,bir şeyler için endişelenmemeyi istiyorum.Öyle zor ki.Yavaş yavaş yiyor insanı.Üstelik bu olayı anlattıklarınız da suçluyor sizi bu kadar endişelenip düşündüğünüz için.
İşte sanırım insan tam olarak bu raddede zengin koca bulup evlenip gitmeyi düşünüyor.
Herhalde her gün zengin kocama ne yemek yapacağımı bu kadar düşünmezdim.

Beni tanıyan bir sürü insan var bu blogu okuyan,biliyorum ki aklınızdan "Amaan sen de düşünüyorsan...Ben hayatımda böyle rahat insan görmedim." diye geçiriyorsunuz ama öyle işte.

Hem bir de şu var.Eskiden sizi sevenler severdi,sevmeyenler sevmezdi ve bunu kabullenirdiniz.Sevipte söyleyemedikleriniz,sizi sevipte söyleyemeyenler veya sevmediğiniz için sizi suçlayanlar yoktu.Yaşıtlarınız da minikti.Sevdiğiniz insana oyuncağınızı kullandırırdınız sevmediğinizin oyuncağını alıp camdan aşağıya atardınız mesela.

İşler büyüdükçe bedenler oyuncak oluyor.Sevdiğinizde sizden bedeninizi kullandırmanızı bekliyorlar ve karşınızdan siz de öyle bekliyorsunuz.Ola ki siz sevdiniz o sevmedi,bunun için suçluyor,belki de zorla sıkıştırıyorsunuz onu.Tersi de aynı şekilde.Sevince bedenini alamadığınızın kalbini,ruhunu almaya zorluyorsunuz.Parçalıyorsunuz bazen,hepsi olamazsa oyuncağın bir parçasını alayım diye.Hep haklı siz oluyorsunuz,hep haklı onlar oluyor.Ortak payda da buluşmak ise neredeyse imkansız.

Ha bir de rol meselesi var.Diplomatik olmak zorundasınız.Yolda görseniz üstüne kullandığınız peçeteyi atmayacak kadar düşük gördüğünüz insana tebessüm etmek,arkanızdan dediklerini bilseniz de yutmak zorundasınız zaman zaman.Hatta beraber çalışmak zorundasınız.Çünkü çıkarlarınız vardır karşılıklı.Ne kötü.Oysa ki çocuk olsak saçını çekip tekmeyi basardık...gerçi ona bile değmeyen inanlar var ama...Neyse...

Büyürken kırdığım,üzdüğüm,sevilipte sevemediğim,sevdiğim ve sevilmediğim için acı verdiğim herkesten aleni bir özürdür bu.Bugünden başlayıp ilk kırışıma kadar herkesten bir sürü özür dilerim.
Beni affedin.Sadece büyüyorum...

Aaa evet dostlarım(bkz. Bay J),bu günün buruk acımasız gerçekleriydi bunlar.
İtirazı olan?


Hiç yorum yok: