Bazı kızlar hayatları boyunca prenslerini bekler. Hiç yoktan
yakışıklı, iyi, romantik, zengin ve ünvanlı bir adam gelip onu ve hayatını değiştirecektir.
Bu kızların bazılarının hayali gerçek olur gerçi. O kızların kimliğini
bilirsiniz, o kız zaten “İstanbul’un ünlü iş adamlarından bilmemkim beyin
hanımefendi eşi “ olmak için doğmuşlardır. Saçlarının parlaklığından
anlarsınız. Siz dedikodu yapıp kih kih gülerken umursamaz bakışlarla yürüyüp
gitmesinden anlarsınız, güzel dudaklarından, iri gözlerini kapatıp açış
şekillerinden bilirsiniz... Bunlar doğuştan prensestir belki de ya da aileleri
prenses yetiştirmek için özellikle mi uğraşmışlardır bilmiyorum. Varsa öyle bir şey haber verin de ileride
kızım olursa öyle büyüteyim. Yukarıda dünya çağında en bilinen en mükemmel örneğinin resmini görmektesiniz. Prenses Diana - The One and Only !
Daha güncel versiyonumuz ise tabi ki Kate Middleton. Sen insan mısın kadın?
Bazı kızlar da hiç yoktan parlar. Adeta peri anne elinde
yıldızlı asasıyla başına dokunmuş gibi. Böyle Hollywood filmleri var. Kızımız
her günkü işine gidip gelen sade bir hanım
kişi veya üniverite öğrencisi.
Sonra hayatına bir peri girer (veya herhangi bir mucize
olur) ve kız bir adeta bir hanımefendiye dönüşür. Saçı, makyajı, kıyafetleri..
Nasıl davranması, ne demesi, ne dememesi ve hatta nasıl topuklu ayakkabılarla
yürüneceği, nasıl yemek yemesi gerektiği öğretilir. Nereden geldiği belli
olmayan mükemmel hayat, para ve şanslıysa bir ünvan da cabası. Güzel hayaller. İzleyip kaderine ağlamak isteyen varsa "The Princess Diaries", Anne Hathaway'i prensese ve Hollywood yıldızına çeviren filmdir.
Bazıları da hayat boyunca ne beklediğini tam bilmeden bekler.
Ne prensestir, ne ufukta veya kalbinde bir ülkesi, taçı, tahtı, Elizabeth gibi bir babaannesi olan bir prens vardır. İç çektiği şeyler peri masalları ve modern tabirle Chuck Bass ama
sevdiği adamlar bildiğimiz, nomal bir insanlardır işte. Prenseslik hayalleri güzeldir
ama yeni çıkan dünyayı kasıp kavuran multiplayer online oyun da güzeldir. O
Elie Saab gece elbiselerinin altına Louboutin’lari giymenin hayali bile
mükemmeldir ama topuklularla 2 saat geçirmek fikri kalp krizi geçirtir. Zaten o
kadar yürüyemeyiz. Şöyle bir düşününce gerçek ve soylu prenseslerin World of Warcraft
oynadıklarını, anime izlediklerini veya ayna karşısında “Ben Sailor Moon ‘um hehehe”
diye kendi kendilerine poz verdiklerini filan hayal edemedim.. Belki bir
deneseler severlerdi... Blair Waldorf burada olsa idamımı emrederdi eminim.
Peki biz ne olacağız? Bazen prensesler ortada bir prens veya
canavar yokken kendi kendilerini günlük yaşamın sıkıcılıklarının içinden kurtarıp
kendi soyluluk ünvanlarını mı yerleştirmelidir? Yapabilir miyiz? Nasıl yaparız?
Saçını taramaya üşenen hatun kişilere bu kıyafet bir kaç boy büyük veya
popomuzun yarısını sığdırabileceğimiz kadar küçük gelmez mi? Gene de bekliyoruz
işte. Çölde gemi beklemek gibi biraz sanki.
Uyanmasak olmaz mı? Bu hayal çok güzel çünkü.
Son olarak bu konuyu çok önemli bir kişiyle bitirmek isterim..Kendisi ne yazık ki gerçek olamayan bir modern zaman prensi, Chuck Bass. Herkes kendininkini bulsun kızlar.. Hadi dağılın.
1 yorum:
bazıları morgaine'dir, bazıları ise guinivere olmak için doğar :)
Yorum Gönder